benim bir bisikletim olsaydı, yeşil olurdu. gidonundan da sarı kırmızı kurdelalar sallanırdı, siyasetten uzak masum kurdelalar. ve geçtiğim sokaklar bu şehirden çok uzaktaki bir ülkenin taş döşeli sokakları olurdu. ve sokaklarda kimsecikler olmazdı, öğlen güneşiyle mayışmış tombul kediler dışında. bir iki miyav sesinin arasından geçerken öğlen güneşi yüzüme vururdu, sakin bir rüzgarla beraber. gözlerimi kapatır bırakırdım gidonu. ve çok iyi bisiklete binerdim, hiç düşmezdim. içime dolan hissi düşünürdüm ama ona bir isim bulamazdım. bazı hislerin isimlerinin olmamasına sevinirdim derinden. mavi panjurlu beyaz evlerin cam önlerinde açan kırmızı sardunyaları görmek için açardım gözlerimi. sokağa dalgın dalgın bakan yaşlı bir teyzeyle göz göze gelirdim ve hemen anlardım adı olmayan bu hissi bir zamanlar onun da hissettiğini. o da bisikletimin kurdelalarından anlardı isimsizliğimi, içini çeker, hüzünle gülümserdi. taş sokakların sonuna kadar uçar hızla gider ve kasabanın bittiği yerde tarlalara vururdum kendimi, sarı başakların arasında ne güzel görünürdü bisikletim. bacaklarıma sürünen buğday saplarına bakar ve bir güne bakan gibi kapatırdım gözümü güneşe doğru. öyle hissederdim ki, hem de öyle bir hissederdim ki,öyle böyle değil kardeşlik, öyle böyle değil...
1 yorum:
aldım, kabul ettim... ;)
Yorum Gönder