30.8.06

yumru

0 yorum

Lisenin uzun ve kasvetli öğle yemeği aralarında bahçeli yedinci caddeye yürüdüğüm deli bir kişiydi önceleri. Beraberken neler konuşurduk, birileri dinlese anlayabilir miydi? Hiç test etmedik bunu. Başkalarına söylendiği zaman anlamı kalmazdı o sözcüklerin. Kuşbakışı kocaman bir uçurum vardı aramızda. Biz hiç kuş olmamıştık, öyle bakmamıştık.

O murathan mungan severdi ben ahmet telli. Kavga ede ede benim kitaplığıma bir mungan kitabı onun kasteleri arasına bir telli kasedi girdi. Ama ikimiz de atilla ilhanı sevdik. Hem de çok sevdik. Onun sevdiği kadınlar gibi olmak istedik, olamadık, olamazdık. Atilla ilhan gibi sevmeyiyse beceremezdik.

Hep aşıktık ama. Güzel çocuklara aşık olurduk. Bazen aynı güzel çocuğa. Adlarını öğrenip, seslerini duyana kadar yüz yıllar süren muhabbetlere meze olurlardı. Methiyeler düzerdik adlarına, bilmediğimiz adlarına, onları da biz koyardık zaten.

O, biranın içinde süzülen kabarcıkları severdi. Onunkiler serseri uçardı, benimkiler tek sıra. Güzel sözcüklere kadeh kaldırırdık. Soğuk ankara gecelerinde, mumlu şiirli bir muhabbetin ardından, kendimizi sokağa atıp buz gibi çimlere uzanmayı, yıldızlara bakıp asla yıldızları görmemeyi severdik.

O, rimelinin gözünün altına akmasını severdi. Akşamdan kalma sabahlarda rimeliyle kahvaltı sofrasına oturmayı ve saatlerce sofra başında sigara tüttürmeyi.

Eskişehir’in sisli akşamlarında sokaklarda bağıra çağıra şarkı söylememe kızardı. Ama eve her zaman yürüyerek dönmek isterdi, kendi kaşınıyordu.

Hiç kimse saçmalayamıyordu ya bizim kadar, artık saçmalayamıyorum. Şimdi moda sahilinde onunla oturmak vardı diyorum. Bir şiirin ortasından girip öbürünün sonundan çıkmak. Hiç bir şeyi kendi renginden ibaret görmemek, her şeyi boyamak. Aklımdan onun için uçuşan milyonlarca sözcüğü sadece o tutabilirdi, biliyorum. Pek az şey yazabiliyorum onun hakkında. Yutuyorum boğazımdaki yumruyu.

16.8.06

0 yorum

 

uzağa giden gemiler... Copyright © 2008 Black Brown Art Template by Ipiet's Blogger Template