25.12.08

2 yorum

gerçek olarak başlayan her şey birer hayal olarak devam ediyor hayatına. ve bittiği noktada bütün hayaller gerçeklere dönüşmeye mahkum. her şeyi hayalliyorum, küçük hayaller biriktiriyorum. zira bir biriktiriciyim ben. odamın köşesinde kozmik bir sandık hayalliyorum içinde hayalciklerimi biriktirdiğim. sandığımı günde 6 kere açıyorum. çünkü en sevdiğim sayı 6dır benim. görücüye çıkan hayalciklerim büyüdükçe büyüyorlar. onlar büyüdükçe her şey küçülüyor. odam, evim ve en çok da ben küçülüyorum. hep bir hüzünle bakıyorum hayallerime. bir gün bal rengine çalan kahverengi parlaklıklarını kaybedeceklerini ve yollarına griler içinde devam edeceklerini bilmek baki bir hüzün gölgesi düşürüyor içime. ah, diyorum. evcilleştirmediğimiz güller böylesine anlamsız ve evcilleştirdiklerimizse böylesine kırılganken, nasıl yaşıyorum ey gün ışığı, nasıl başarıyorum?

23.12.08

dalga

0 yorum

dalgalıyım, dalgayım. açık denizde durgun, kıyıya yaklaştıkça çılgın. kendimden korkmaktayım. kara benim düşmanım.

20.12.08

çığır

0 yorum

yaprak olsam
dalımdan düşsem
asfalta konsam
çığrımdan çıksam
çıksam ya...

12.12.08

önce ben buldum

1 yorum
sevdiğim sözcükleri elimden alıyorlar ve kamuya mal ediyorlar teker teker. sevenleri artarken anlamları daralıyor sözcüklerin. dar anlamlar sekiyor zırhımdan. geniş anlamları dar vakitlerde yaşamak ölümlülerin işi. bu şehirde herkes tanrı. bir ben ölümlüyüm, bir ben gönüllüyüm kanamaya. bu yüzden tenimdeki yaralar.

5.12.08

ait

0 yorum
bir adile naşit-münir özkul filmi gibi olsa hayat. koltuğun bir köşesinde, çizgili pijaması ve yün yeleğiyle münir özkul, diğer köşesinde basma elbisesi ve elinde kasnağıyla adile naşit. soba yansa, üzerinde fokurdayan bir güğüm olsa. ben kıyısında otursam, sobada kızarttığım bir parça ekmeği kemirsem. onlar aralarında mırıl mırıl konuşurken tatlı bir hayale dalsam ama oradan başka hiç bir yerde olmayı istemesem. ait olsam...

4.12.08

kibrit kutusuna saygıyla

1 yorum

benim bir bisikletim olsaydı, yeşil olurdu. gidonundan da sarı kırmızı kurdelalar sallanırdı, siyasetten uzak masum kurdelalar. ve geçtiğim sokaklar bu şehirden çok uzaktaki bir ülkenin taş döşeli sokakları olurdu. ve sokaklarda kimsecikler olmazdı, öğlen güneşiyle mayışmış tombul kediler dışında. bir iki miyav sesinin arasından geçerken öğlen güneşi yüzüme vururdu, sakin bir rüzgarla beraber. gözlerimi kapatır bırakırdım gidonu. ve çok iyi bisiklete binerdim, hiç düşmezdim. içime dolan hissi düşünürdüm ama ona bir isim bulamazdım. bazı hislerin isimlerinin olmamasına sevinirdim derinden. mavi panjurlu beyaz evlerin cam önlerinde açan kırmızı sardunyaları görmek için açardım gözlerimi. sokağa dalgın dalgın bakan yaşlı bir teyzeyle göz göze gelirdim ve hemen anlardım adı olmayan bu hissi bir zamanlar onun da hissettiğini. o da bisikletimin kurdelalarından anlardı isimsizliğimi, içini çeker, hüzünle gülümserdi. taş sokakların sonuna kadar uçar hızla gider ve kasabanın bittiği yerde tarlalara vururdum kendimi, sarı başakların arasında ne güzel görünürdü bisikletim. bacaklarıma sürünen buğday saplarına bakar ve bir güne bakan gibi kapatırdım gözümü güneşe doğru. öyle hissederdim ki, hem de öyle bir hissederdim ki,öyle böyle değil kardeşlik, öyle böyle değil...

28.10.08

yasaklı bir yazı

0 yorum
bloggerı kapatmışlar, hem de mahkeme kararıyla. kelimelerimin gün ışığına kavuşmaya dair tek umutları da uçuverdi. olsun. ben bir yolunu buldum, yazıyorum yine de. ama teknoljiyle arası olmayanlar okuyamayacak kelimelerimizi artık. yazık oldu. çok heveslenmişlerdi.

17.9.08

pire

0 yorum
kedimin adı cimcime. aslında pek benim kedim sayılmaz. evimizde yaşamayı tercih ediyor sadece, lütfediyor. ben yazarken masanın üstünde dolaşmayı seviyor. ya da halının üstüne gerine gerine uzanıp, başını koluna dayayıp öylece suratıma bakıyor. bir kedi olmayı istiyorum bazen. şu aralar o bile fazla sorumluluk gerektirecekmiş gibi geliyor. belki de bir kedinin üstünde yaşayan bir pire olmalıyım. uzun tüylü bir kedi olmalı.ve oradaki tek pire ben olmalıyım. öylece yatmalıyım uzun tüylerin arasında. ara sıra tepeye kadar tırmanıp kedi kulaklarının üstünden dışarıdaki dünyaya bakmalıyım. sonra geri dönüp uçsuz bucaksız çayırlarda uzanmaya devam etmeliyim. nasıl pire olunur? yazar mı formulü bir yerlerde?

13.8.08

olasılık

1 yorum

Bazen kendimi iyi hissetttiğim oluyor. Ya da iyi yanlış bir sözcük seçimi olabilir, sakin diyelim. Dünyayı olduğu gibi görebildiğim nadir anlar bunlar, tam da olduğu gibi, olasılıklarla dolu. İyi ve kötü olasılıklarla. Çoğu zaman iyi mi kötü mü olduğunu ancak yaşayarak anlayabileceğim olasılıklarla.
Son 1 yıldır güzel bir olasılığın peşinde koştuğumu sanıyordum. Öylesine doğru hissettiriyordu ki bazı anlarda. Öylesine güzel şeyler hissediyordum ki. Bir insanın asla yapamayacağını düşündüğü şeyleri rüyasında yaparken hissettiklerine benziyordu. Uçmak gibi...evet. tam da uçmak gibiydi aslında. Midemde sürekli bir huzursuzluk, kalbim gümbür gümbür. Şimdilerde o hissi garip bir duyguyla beraber hatırlıyorum. Hem boğazımda bir yumru hem suratımda bir gülümseme. Bir çok insanın bir saniye boyunca hissetmek için can attıklarını ben aylarca yaşadım. Ama diğer taraftan böyle hissedilbileceğini öğrenmişken şimdi geri kalan tüm duygular çok yavan. Uçmak varken yürümek zorunda olmak gibi. Tekrar uçabilmeyi çok isterdim. Ancak beni havalandıran o güzel düşünce yok artık. Düşünce varsa bile peri tozumuz kalmamış.
Uçmanın bisiklete binmek gibi olduğunu söylüyorlar. Bir kere öğrendim mi asla unutmazmışım. Keramet peri tozunda değil, bendeymiş. Bilmiyorum. Diyenlerin yalancısıyım. Sadece uçarken hissettiklerimi özlüyorum. Saçlarımı okşayan rüzgarı, kulağıma fısıldadığı sözcükleri, o özgürlük hissini, asla düşmeyeceğime dair duyduğum güveni...evet güveni. Sımsıkı sarmalayan güven.
Yakınlarda bir ülkeye peri tozu sevkiyatı yapılmış diye duydum. Hatta gelişini hissettim. Öylesine derinden hissettim ki, canım acıdı, boğazıma bir yumru takıldı. Çok istedim uçmayı. O kadar çok istedim ki. Yeniden özgürlük, güven, şevk, coşku... Hayır. Bu sevkiyatın benim için olduğunu sanmıyorum. Peşinden koşarsam sadece hayalkırıklığı bulacağım. Yine de onu düşünmeden edemiyorum. Kulağıma güzel sözcükler fısıldasın istiyorum. Oysa o rüzgar çoktan esti geçti. Yenilerini beklemek düşüyor bana. Korkuyorum. Bir daha asla uçamamaktan korkuyorum. Olasılıklar, olasılıklar. Her şey olması gerektiği gibi olur.

3.7.08

...

0 yorum

kafamda bir decoder var. her bilgiyi melodrama çevirmeyi başarıyor. bu eşyalar hatta bu yer bu gökyüzü, senin sandığın gibi öylesine durmuyorlar orada. hepsi beraber yaptığımız bir şeyi hatırlatmak için oradalar. nefret ediyorum eşyalardan. seninle hiç ilgisi olmayan bir ülkeye kaçmak istiyorum. orada da kaçışın kendisi senin yankın olacak. almıyor kafam, almıyor. ne kadar da çabuk değişti her şey. yoksa zaten her şey bu kadar değişikti de ben yeni mi görmeye başladım? hayır. kalbimin kuş olup uçmak istediğini daha dün gibi hatırlıyorum. ve senin kalbinin asla kuş olamayacağı gerçeğini anladığım günü. ve şimdi aslında her şeyi hayal ettiğime inanmak öylesine zor ki. ağzımda votka ve portakal tadı var. tekrar sarhoş olursam, her şey düzelir mi?

20.6.08

0 yorum
bitişler hep hüzünlüymüş. öyle diyorlar. öyle mi? belki bir parça. ve bazen bitirmek cesaret istermiş diyorlar. öyle mi? belki. emin değilim. korkaklıktan mıdır bitirmek cesaretten mi? ruhum uzun zamandır diyetteydi. bir kaç gün önce birden bire verdi bütün kilolarını. biraz fazlalık kaldı ama bir iki sohbetle, bir kaç gün batımı izlemekle atılacak fazlalıklar hepsi de. yine de içimde eski bir boşluk var. iğneyi bırakıyorum "tıın, tıın, tıın". boşluğun sesi yankılanarak geri dönüyor bana. boşluklarımla mutluydum eskiden. şimdilerde boşluklarıma vurulan darbelerden kurtulamadığım için canım yanıyor.

bu kadar canımın yanacağını kimse bana söylememişti.

4.5.08

0 yorum
"mrs dolloway said she would pick up the flowers herself"

virginia woolf'tan korkmuyorum. düşünmek için daha az zamanımın olmasını isterdim ve daha yavaş düşünebilmek. hissettiğim huzur değil ve korkunun korkulacak bir tarafı yok. ne evcilleştirdiğim bir gülüm var ne de evcilleştirmek istediğim bir tilki. hayat alıntılardan mı ibaret?

26.3.08

sanal

0 yorum
artık gerçek olmayan her şeyi çok gerçekçi yapıyorlar. gerçek dünya birilerine sanal gelmeye başlamış olmalı. bazı televizyonların gerçeğinden bile daha iyi bir görüntüsü olduğunu iddia ediyorlar. oysa içinde bulunduğum oda bile penceremden görünen "o" mezarlıktaki bir ağaç kadar gerçek değil. ne zaman yüzümü pencereye çevirsem bir daha, bir daha çarpılıyorum. dışarıda akıp giden yeşillere, grilere, mavilere inanamıyorum. artık pencereler bile sonsuzluk kadar uzaklar. tuşlara basmak perdemizi açmaktan daha kolay. salatalıktan güneş ışığı çıkartıyoruz, içimizde bir bilim adamının saplantıları. biz köprü trafiğinde debelenirken, kavşaktaki küçücük çimenlik alana esneye esneye yayılan bir köpeğin huzurunu istiyorum. çimenin sanalını yapıyorlar mı, peki ya huzurun?

16.3.08

fading

0 yorum

29.2.08

mucize

0 yorum
gerçekleşen hiç bir şey mucize değil. mucize yalanına inanmıyorum. penceremden görünen mezarlık ve daha ötesindeki mavi deniz söylüyor bunu bana. kavuşulamayan aşklar gibi, umut edilmeyenlerde, hiç dillendirilemeyenlerde, kendi aklımızdan bile gizlediklerimizde saklı mucize özlemleri. hiç açmadığım eski bir sandıkta saklıyorum mucize özlemimi. kenarı işlemeli, içi naftalinli. içindekiler bin bir emekle dokunmuş ama 100 yaşına kadar evlenmemiş bir kadının çeyizleri kadar eski, onlar kadar modası geçmiş. dileklerimin modası geçti. işte olan bu.
 

uzağa giden gemiler... Copyright © 2008 Black Brown Art Template by Ipiet's Blogger Template