28.11.07

...

2 yorum
az önce buradan geçti. kokusundan anladım; başka türlü hisettiremezdi zaten varlığını. duvarlarıma dokundu usulca. kanepemde oturdu biraz. televizyondaki filmi beğenmedi, nedenini söylemedi. evin daha dağınık olmasını bekliyormuş, şaşkındı o yüzden. hem çok tanıdıktı, hem olabildiğine yabancı. hem istenmiyordu, hem hoşgeldin yazıyordu paspasımda. zaten onun için farketmiyordu istenmek. boynuma doladı kendini bir eşarp gibi, her an boğmaya hazır, tehditkar. git diyemedim, alışkın değilim boynumun çıplaklığına. asla "kal" dememiştim ama sanırım umrunda değildi.

14.10.07

hırka

0 yorum
seni ilk gördüğüm gün üzerimdeydi. koyu yeşil, kenarları püsküllü. çok beğenerek almıştım, çok severek giymiştim. soğuk bir günmüş demek ki, hatırımda kalmamış. ama seni ilk gördüğüm anı hatırlıyorum. ellerimizde telefon, birbirini bulmaya çalışan iki çocuk. belki de en çok hatırlamam gereken şeyi; seni ilk gördüğümde hissettiklerimi hatırlayamıyorum. oturduğumuz kafede konuştuklarımızın pek azı aklımda. o kafenin olduğu binayı yıkmışlar şimdi. yerine ne yapacaklarını sormadım.

yeşildi. hırkam yeşildi ve püsküllüydü. beğendiğini söylemiştin. bugün sandıkta buldum hırkamı. eskimemiş. bizim gibi, yeni kalmış o da.

2.10.07

0 yorum
hiç bir şeyden kaçılmıyor, hem de hiç bir şeyden. lekesiz bir aklı özlüyorum. saçma. insan bilmediği bir şeyi özleyebilir mi? yalan. aklımı lekeleyen her şeyi seviyorum. sadece çözümsüzüm, kendime yalan söyleyecek kadar çözümsüzüm. biliyorum kendimi, istemiyorum bilmeyi ama bidiklerimi bilmiyormuş gibi yapsam da neye yarar ki bu? kendini unutmak mümkün mü?

17.9.07

gitmek

1 yorum

Gitmek değil mesele, giderken gitmenin içini doldurarak gitmek. Dolu dolu gitmek. Yüklü, ağır, sessiz, derin gitmek. Giderken sadece kendini götürenleri yürüyüşleri ele verir. Uçar gibi hafif adımlarla yürür onlar. Onları paçalarının kuruluğu ele verir. Arkalarından kimse su dökmemiştir dönüşleri tez olsun diye. Ceplerinin boşluğu ele verir onları. Kimse yüreğini ceplerine koymamıştır çünkü. Oysa yalnız gidenler de kalabalık gidenler de “gidiyorum” demişlerdir. Gitmek değildir mesele, değildir işte.

29.8.07

ağırlık

0 yorum
göğsümdeki bu ağırlığı kaldırsınlar, istemiyorum artık. ihtiyacım yok ona. eskisi gibi değil ki kalbim, kuş olup uçsun. ne bir kafes lazım onu tutmaya ne de bir kalp ağırlığı. sessiz gemiler geçiyor, görmüyorum ama biliyorum. çok erken değil mi?

8.8.07

0 yorum

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

BEHÇET NECATİGİL

31.7.07

0 yorum
cevaplar tükendi. arık sıfırın da altında...

29.7.07

0 yorum
halim kalmadı artık. ne isyan etmeye ne bağırmaya. susarken patlamaktan da korkuyorum. geçip gidenlerden, atlananlardan, olması gerektiği gibi olmayanlardan, yanlış cümlelerden, yanlış kararlardan... hem yüksek bir yerden atlamak hem de sonsuza kadar yaşamak mümkünse ben ondan alayım. bir nehir istiyorum, bu sıkıntıyı üzerimden yıkayıp götürsün.

6.7.07

yağmur

0 yorum

yağmur anlatsın, ben susarım...

3.7.07

beklemek

0 yorum
beklemek...neyi beklediğinin farkında olup asla gelmeyeceğini bilmek mi daha zor yoksa neyi beklediğini bilmeden umut etmek mi? hep ya biri ya öteki. üçüncü bir seçenek daha olması gerekmez miydi???

29.6.07

sevgi duvarı

0 yorum
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi

kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

Can YÜCEL

huysuz ve tatlı kadın

0 yorum













budur şekerim
sana bu şarkı
ama erkekler bizim değerimizi bilemeyecek hiç
derinlik korkusu var onlarda
oysa benim ne şiirlerim ne şarkılarım vardı
ne çok hikayem
hiç biri gerçek beni bilmeyecek
ben onları iliklerine kadar tanıyacağım ama
sonra da evde çay içip kek yiyeceğim
aşk gibi sevda gibi
huysuz ve tatlı kadın

21.6.07

0 yorum
bu kadar şiir, bu kadar roman...yalan bunların hepsi. yalnızlık hiç de görkemli değil.

20.6.07

başka türlü bir şey

1 yorum
çok mu narindir insanın yapıldığı malzeme? öylesine kolay yıpranıyor ki. ya da beni yanlış malzemeden mi yaptılar? ne güzellikleri kaldırıyor yüreğim ne de çirkinlikleri. tüm bunları içime sığdıramayacağım ve patlayacağım bir gün. parçalarım hep özlediğim ama hiç gidemediğim yerlere savrulacak. belki de istediğim o "başka türlü bir şey"i bulmanın yolu budur.

18.6.07

saatler

0 yorum

saatler...saatlere çarpıyorum hayatımın her dönemecinde. duvar saatleri, kol saatleri, masa saatleri. ben almadım onları hayatıma, bir şekilde beliriverdiler. bir noktaya methiyeler düzüyorum.

"I can think of younger days when living for my life
Was everything a man could want to do.
I could never see tomorrow, but I was never told about the sorrow.

And how can you mend a broken heart?
How can you stop the rain from falling down?
How can you stop the sun from shining?
What makes the world go round?
How can you mend a this broken man?
How can a loser ever win?
Please help me mend my broken heart and let me live again."

8.6.07

...

0 yorum
her şey ne kadar uzak, ne kadar ulaşılmaz. sanırım uzağa giden gemiler beni beklemeden demir aldılar. bana yakında kalmak düştü...

23.5.07

döngü

0 yorum
aynı yere, aynı yerde dönersin hep. kendinin dışında ama hep kendinin içinde. kelebeklerin uçtuğu, taşların oturduğu aynı yerdir midende. kendi kuyruğunu yutan bir yılan misali yaşamak...kafanı çarptığın duvar bir zamanlar uyuduğun yastıkla aynıdır. bir gün parfüm bir gün nem kokar. gülerken hep ağlamaktan korkarsın, belki de haklısın korkmakta, aşk da ayrılık da canını yakar. kısır döngülere mahkum bedenin de yüreğin de. yaşamın kendisi bile kısırlıktan korkar. aklından yüreğine, ordan kalemin ucuna kadar gelenler siyah mürekkebe takılır kalır. hiç bir kağıt sevmez döngüleri, harfler akmak ister. dünyalıların işi oyun oynamaktır. gittikçe artar oyunlar, insan en az çocukken oynar.

22.5.07

aşklar mı?

0 yorum

aşklar mı diyordun,
anladım
senin incindiğin,
benimse
yollara düştüğümdür yeniden

ahmet telli

25.4.07

masal

0 yorum
hey jude dinleyip votka portakal içip ağlamak bugünün masalı. onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

20.4.07

sahte günışığı

0 yorum
sabahları uyandığımda bir parça da olsa mutlu olabilmek istiyorum, dedi. hani bir mutluluk hapı varmış, ondan verseniz ya bana. on senedir hiç zevk almıyormuş yaşamaktan. bir sürü insan kendi canlılığının farkında bile değilken onun farkındalığının bedeli buymuş. suratında hep yarı ağlayan yarı gülümseyen bir ifade. kendine acırken bir parça gün ışığı için yalvaran solgun bir çiçek gibi. onla beraber ağlamak istiyorum. cebimdeki gün ışığını ona vermeme izin vermiyorlar. onun yerine tüplerin içine sıkıştırdıkları sahte ışıklar sunuyorlar. ne alabileceğinin farkında olmayan her insan gibi sahte ışıkları cebine koyup gölgeli evine geri dönüyor.

31.3.07

teğet

0 yorum
kesişimler yetersiz dostları anlamak için. çarşaf çarşaf kelimeler dökülüyor gözlerinden. teğet geçiyorum, dokunduklarımdan bir şeyler çıkarmam mümkün değil. ne kadar çok kelime var ve ne kadar az cümle. bilmiyorlar, kimse bilmiyor. oysa söylemiştim, öleceksiniz demiştim. sokağa çıksam diyorum, haykırsam..."öleceksiniz, öleceksiniz!". onlar sonsuza kadar yaşayacaklarını düşünürken benim bir ölümlü gibi davranmam mümkün mü? onun yerine tanrı sanıyorum kendimi. zavallı bir tanrı. bir mecaz tanrısı. bugünlerde sözcüklerden bir battaniye örüyorum kendime, örneğini annemden aldım. elim yatkınmış böyle işlere. o da babamdan yadigar. elleri güzeldir babamın. bir de güzel şiir okur. çocukluğum masal niyetine dinlediğim şiirlerle geçti, şimdi geceleri kendime şiirler okumadan uyuyamıyorum.

27.3.07

nokta

0 yorum
küçüğüm, bir noktayım, dünya için bir noktadan bile daha anlamsızım. güneşse evrendeki en küçük yıldızlardan biri. belki umrumda belki değil. çoğu zaman gündelik gerçeklerden farksız. evet ben bir noktayım, nihilist bir nokta, noktalığımdan bile şüphe ediyorum her şey bu kadar gerçekken.

isimsiz

0 yorum
hiç bir şeyin gerçek bir adı yok bu şehirde. üzerine basılan etiketlerden ibaret eşyalar, insanlar hatta kavramlar. duyguların bile etiketleri var. saf olan hiç bir şey yok. markalarla seslenmek, markalarla ses vermek daha kolay daha acısız daha yüzeysel. derinlik neden korkutur, balık olmak bu kadar mı zor? üstelik derin olmayan her şey yetersizken... canın çok yanmıyorsa asla çok mutlu olamayacaksın, belki bu kadar derinde mutluluk da yoktur. yine de derin bir acıyı yetersiz bir neşeye tercih ediyorum. kaygısızlık uzak bir düş ve her düş gibi hayal kırıklığı yaratmaya mahkum.

12.3.07

0 yorum

neden vapurlarda içtiğim çaylar bu kadar güzel oluyor? deniz suyuyla mı yapıyorlar acaba, içine sarhoş balıkların şarkıları mı karışıyor?

3.3.07

dystopia

1 yorum

bu kadar çok plastiğin, metalin, betonun içinde yaşamak... bu kadar anlamsız şeyi her gün tekrar ve tekrar yapmak... nasıl katlanıyoruz buna, nasıl oluyorda etrafımıza bakıp yaşamaya devam edebiliyoruz? ya da tam tersinin cevabı var mı?

20.2.07

tavşan

0 yorum

söylenmesi gerekenler arttıkça söylenenler azalıyor. korkudan donup kalmış bir tavşan gibiyim. gözlerim kocaman açılmış, arabanın farlarına bakıyorum. kaçamıyorum, çünkü kaçmak genlerimde yok. tavşan gibi bakmalıyım öyle doğam gereği. sadece her şeyi anlamsız bulmak bile o kadar anlamlı ki. bu kadar çok anlamı kaldıramıyorum. ama durdukları yerde ayağıma takılıyorlar, tökezliyorum. bizi şu metacognitionlar öldürüyor ya, çok seviyoruz düşünüyorum demeyi. bizi öldüren şeylere bile anlamlar yüklüyoruz ki, anlamlı yalanlarla ölebilelim. tam bir anlamın ortasına kadar geliyorum, soğuk bir duvar çarpıyor yüzüme, duruyorum. sonra bakakalıyorum ışığa. o anda artık kendime yalan söyleyemiyorum. belki gözlerimi kapatsam her şey daha kolay olacak. ama genlerim izin vermiyor ne kaçmama ne gözlerimi kapamama. çünkü ben bir tavşanım ve ürkeklik doğduğumdan beri gölgemi kovalar. bitkisel çözümler arıyorum ürkekliğime. oysa çözüm radyoaktif. kendimi uranyumla yokedersem belki çocuklarım cesur tavşanlar olabilirler. ama bunu yapamayacak kadar ürkeğim. hem zaten diyorum, tavşan olduktan sonra cesaret neye yarar ki.

4.2.07

yazmak

0 yorum
az yazıyormuşum. belki de yazacak pek fazla bir şeyim olmadığı içindir. bu son yalana kendimi bile inandıramam. tuşlara basarak yazma fikri plazma ekranlarda manzara izlemek gibi. bir dolma kalemin eldeki hissi, saatlerce yazdıktan sonra işaret parmağından yükselen bir nasır olmadan yazmak gerçek gibi gelmiyor. zaten on parmak da yazamıyorum, yetişemiyorum düşüncelerimin hızına.

?

0 yorum
sorusu olmayan cevaplar vermek mi yaşam? ve asla soruyu bulamayıp askıda kalmak. her gün binlerce teori üretmek ve neyi açıklamaya çalıştığını bile bilmemek.

1.1.07

döküntü

0 yorum
korku mu beni koşturan? ve ne zamandır kendime söylediğim yalanlara inanıyorum? belki ta başından beri. milyarlarca seyirci tarafından izlendiğini sanan bir çocuk gibiyim. ya allah baba görürse diye saklıyorum, kuytularda yalıyorum yaralarımı. dostlara sağlamım diyorum. ama sağlam yazamıyorum. her sözcüğüm kırık. her cümlem dökülüyor. bit pazarına götürsem bir alıcı bulunur belki diyorum. belki birileri benim sözcüklerimi kendi döküntülerine yama yapar. ama çok belli olur be o yamalar. yine de çöpe atmaya kıyamıyorum. ne de olsa benim döküntülerim.
 

uzağa giden gemiler... Copyright © 2008 Black Brown Art Template by Ipiet's Blogger Template